Beyin bilimi insanlar konusundaki sosyal bilimler ve davranış bilimleri kaynaklı kategorik kabullerimizi değiştirmeye devam ediyor! İnsan hayatının dönemleriyle ilgili çocukluk, ergenlik, erişkinlik, orta yaş ve yaşlılık konusunda hepimizin bağlayıcı kabullerimiz var.
Bu kategorilere giren insan grupları genel olarak içinde bulundukları yaşlar, o yaşlar içinde yaptıkları işler ve davranış biçimleriyle sınıflandırılıyor. Ancak bunlar bu insanların yaşadıkları tarih dönemi ve içinde yaşadıkları toplumların kültürel yapıları bakımından bazen büyükçe olmak üzere değişkenlikler gösteriyor. Daha yüzyıl önce 60 yaşına gelmiş insanlar yaşlı kabul ediliyorlardı. Şimdi ise bu yaş orta yaş grubunun içinde kabul ediliyor. Bundan iki yüzyıl öncesi 40 yaşına gelmişlere yaşlı gözüyle bakılıyordu. Bunlara bakıp “ O dönemlerde insanlar yaşlanamadan genç sayılacak yaşlarda ölüyorlardı” denilebilir. Ancak bu görüşün bugünden, bugünün anlayışlarından kaynaklanan bir görüş olduğu söylenebilir.
Benzer biçimde, yaş gruplarının davranış biçimleri konusunda öylesine genel geçer kabuller var ki, özellikle “yaşlı” kabul edilen her kişi bulunduğu yaştaki diğerleri nasıl davranıyorsa dünyasının sınırları bunlarla biçimlenmiş olarak yaşıyor. Toplumuna ve kültürüne göre bu sınırlar esneyebiliyor ya da daralabiliyor olsa da! Her şey kategorik; emeklilik yaşları, yaşanacak yerler, sahip olunacak şeyler (başta torun olmak üzere). Bunların hepsi o denli güçlü sosyal psikolojiler ve yaşama biçimleri oluşturuyor ki bazıları için tam bir cendere!
İşte o bazıları aramızdaki süper yaşlılar. Diğerlerine nazaran hiperaktif görünüyorlar, daha genç insanlarla birlikte daha uyumlular, okumayı, yazmayı, öğrenme-yi, seyahat etmeyi ve yeni şeyler denemeyi seviyorlar, benzer yaşlarda olan ancak nispeten daha yıpranmış yakınlarına özellikle eşleriyle yakından ilgileniyorlar. Hastalık durumlarında onları zamanında kontrollarına götürüyor (kendilerine de uygulayarak) ilaçlarını harfiyen ve zamanında veriyorlar. Yaşlarına baktığınız-da 80 olabiliyor, 85 olabiliyor. Her bakımdan farklılar.
Bu insanların neden böyle olduklarının, neden böyle davrandıklarının yorumuna gelince bütün bunların karşılığı “yaşına göre dinç, maaşallah” diye niteleniyor olmaktan öteye gitmiyor. Peki bu insanların kim oldukları konusunda daha ciddi bir açıklama yok mu?
Yaklaşık 5-6 yıl önceye kadar yoktu ama şimdi var. Beyin araştırmaları sayesinde. Aslında bu konudaki araştırmaların nedeni biraz ironik. Alzheimer hastalığıyla ilgili kavramlar genişlerken ve hastalıkla ilgili toplum taramaları yapılırken gerek MR gibi gerekse de nöropsikolojik testler denilen zihin testleri yapılırken, 80 yaş üzeri popülasyonda sayıları yaklaşık % 5’e denk gelen bu insanlar üstün performanslarıyla dikkat çekmeye başlıyor. Üstün performansların nedeni olan özellikleri, beyin ve zihin yapılarının kendi yaş gruplarından daha güçlü ve kendilerinden 20-30 yaş genç olanlarınki gibi olması. Taramalar sırasındaki yaşam öykülerine bakıldığında geçmişte aralarında depresyona giren yok gibi. Kaç yaşında emekli olurlarsa olsunlar daima kendilerini meşgul tutmuşlar. Sadece kitap okumak ve sanat-fikir aktiviteleri değil bağlı oldukları eğitim ve kültür ortamında hep farkedilmişler. Kaç tane torun sahibi olurlarsa olsunlar kendilerine ait bir hayatları olmuş
Biraz da araştırmalardan söz edelim. Nisan 2017’de Amerikan Tıp Birliğinin Dergisi JAMA’da yayınlanan bir çalışmada önce 1000 kişilik bir ön tarama testleri sırasında yaşıtlarına göre süper ve normal performans gösteren 12’şer kişilik 2 grup seçilerek iki grubun beyinlerindeki küçülme (atrofi) oranıyla zihin güçleri ölçülmüş. Atrofi oranlarının artış hızı, 18 aylık bir takiple farklı tarihlerde çekilen MR’lar yoluyla ölçülmüş ve süper yaşlılarda kendi yaş gruplarının normal bireylerine oranla beyindeki küçülme hızı iki misli az bulunmuş. Zihin testlerinde de bu grup 80’in üzerinde olmalarına rağmen başarı düzeyleri 50-60 yaş grubunun ortalamaları içindeymiş.
Şimdi şöyle düşünmek gerekiyor;
1. Alzheimer yaşının 50’lere düştüğü ve bu yaşlardaki Alzheimer’a en az 3 hasta kromozomun varlığı nedeniyle kesin gözüyle genetik olarak bakıldığında, bu insanlardan 30-40 yaş daha ilerde olan süper yaşlılara genetik olarak bakmamak mümkün mü? Bize sorarsanız mümkün değil ve bu insanlar, hastaların tam tersine genetik bakımdan korunmalı olmalılar.
2. Bu durumu tespit etmenin bize ne faydası olabilir? Çünkü beyinden söz ederken genetik demek neredeyse kader demek. Yani doğuştan ya Alzheimer’a eğilimli, ya süper yaşlı adayı olmaya eğilimli ya da arada derede bir yerlerde olmaya eğilimli doğuyoruz.
3. Ancak mesele bu kadar basit değil. Alzheimer hastalığı genlerle ilişkisi kesinlik gösteren %5-10’luk ailesel vakalar dışında klasik genetik yani direkt geçiş kuralına uymuyor ve sadece riskten söz ediliyor. Öte yandan, süper yaşlılar da yakın dönemde araştırılmaya başlanmış olup henüz koruyucu genleri bulunmuş bir grup değil. Korunmaya eğilimli diyelim bu gruba.
4. Bu denklemlerden geriye ne kalıyor? Yaşam daha doğrusu yaşam imkanlarını kullanmak kalıyor. Yani eğilimleri tersine çeviremesek de hastalık olasılığını azaltan ya da korunmalı olmayı arttıran etkenlerin kullanılmayı beklediği bir yaşamdan söz ediyoruz.
5. Bu etkenlerin bileşkesinde Ödömoni: İyi Yaşam Kavramı var. İyi Yaşam Kavramına duyguların Akdeniz Diyeti diyebiliriz. Akdeniz Diyeti nasıl sağlıklı beslenmenin formülüyse, Ödömoni’de duyguları beynin içine en sağlıklı biçimde yerleştirmenin formülüdür. Beyin sağlığı ve sağlıklı yaşlanmada hatta giderek süper yaşlılığı zorlamada her iki formülün birlikteliğiyle Üç Prensip ortaya çıkar. Bunlar;
A. Sağlıklı Yaşam: Beynin ve bedenin sağlığı
B. İyi Yaşam: Bedensel ve duygusal denge
C. Anlam Peşinde Koşma: Maneviyat’tır.
Bu prensiplerin uygulanması Akış’ı yaratır. Akış’ın içinde olmak mutluluğu yaratır. Mutluluk ise beyin sağlığının motorudur.
6. Beyindeki kimyasalların ve hormonların çoğu mutlulukla ilişkilidir; Dopamin, Serotonin, Endorfinler, Vazopresin ve Oksitosin gibi. Bunların hepsinin ortak buluşma yeri beyindeki Ödül-Haz Merkezi’dir. Ödül-Haz Merkezi yerleşim olarak beynin iç dünyasıyla dış dünyası arasındaki kavşak noktasındadır.