Beyne gerçekten meraklı olmak onu sadece bilgisayarlar ve robotlar boyutunda algılamaya çalışmayı değil aynı zamanda onun izdüşümlerini sanat ve edebiyatta da sorgulamayı ve görmeyi gerektiriyor. Romanlar ve popüler bilim kitapları bu iş için çok yararlı kaynaklar oluşturuyor. İşte örnekler;
« Karısını Şapka Sanan Adam»
1996 yılında Türkçe olarak yayımlandığında büyük bir ilgiyle karşılaşmıştı…. Peki ne olmuştu da herkes nörolojiyle bu kadar yakından ilgilenmeye başlamıştı? Oliver Sacks’ın nöroloji pratiğinin içinden gelen hikayeleri neden bu kadar çekici bulunmuştu? Bu soruların cevabını insanoğlunun “öteki”nin içine bakma isteğinde ve kendisiyle yüzleşmesinin dayanılmaz çekiciliğinde arayabiliriz. Ama Sacks’ın çıkışındaki asıl yenilik, çoğu kişi için «bakılan» olanı «görünen» kılmaktaki başarısıydı. Olağanüstü bir uzmanlık gerektiren,çoğu kişi için anlaşılmazlıklarla, gizemlerle dolu bir alanın üzerinden koyu renkli takım elbiseyi çıkarıp, rahat günlük bir kıyafet giydirmişti.»
Yekta Kopan
Milliyet Kitap Eki, 14 Mart 2013
“ Her yazar hem görsel hem de kelimesel hayal gücümüze seslenir. Ama bazı yazarları okurken daha çok kelimelerle, kimin kime ne dediğiyle, kelime oyunlarıyla,çelişkilerle, paradokslarla ya da anlatıcı sesin araştırdığı düşüncelerle meşgul oluruz. Başka bazı yazarlar ise kafamızda resimleri hayaller, manzaralar, eşyalar canlandırarak işlerini görürler. Görsel ve kelimesel edebiyat ayrımıyla, edebi metinlerin kafamızdaki bu iki merkezden birini daha çok çalıştırdığını anlatmak istiyorum.”
Orhan Pamuk
Saf ve Düşünceli
Romancıİletişim Yayınları, 2011
“ ….Bakın, siz hemen diş macunu tüpünü tanıdınız, ama evli olduğunuzu hatırlamıyorsunuz; nitekim insanın evlendiği günü hatırlaması ve diş macununu tanıması iki farklı beyin kanalına bağlıdır. Biz insanlar farklı hafıza tiplerine sahibizdir. Birinin adı kapalı hafızadır, öğrendiğimiz bir dizi şeyi yapmamızı sağlar, diş fırçalamak, radyoyu açmak ya da kravat bağlamak gibi şeyleri…… Kapalı hafıza bize yardım ettiğinde hatırladığımızın bile farkına varmayız, otomatik olarak hareket ederiz. Bir de açık hafıza vardır, onunla hatırlarız ve hatırlamakta olduğumuzu biliriz. Ama bu açık hafıza çifttir. Biri şimdilerde anlamsal hafıza denen hafızadır,genel bir hafıza, yani kırlangıcın bir kuş olduğunu, kuşların uçtuğunu, tüyleri olduğunu, bu arada Napolyon’un ölüm tarihini de bilen hafıza……İkinci tip açık hafıza ise….bugün olduğumuz şeyle,geç- mişte olduğumuz şey arasında bir bağlantı kuran, olaylarla ilgili hafızadır.
Umberto Eco sayfa17-18
Kraliçe Loana’nın Gizemli Alevi
“ Bana bak marangoz. Eminim ki, sen kendini çok iyi, çok temiz bir işçi bilirsin, öyle değil mi? Ama senin yaptığın bacağı taktığım zaman, aynı yerde başka bir bacağın, yani yitirdiğim, etten ve kandan yapılmış bacağın da bulunduğunu duyarsam, senin işçiliğin temiz mi sayılır dersin, marangoz ? Sen asıl o eski bacaktan kurtaramaz mısın beni ?”
H. Melville ,Moby Dick, Bölüm 108, 1851.
« Her epileptik atak öncesi, bir dakikalık bir zaman dilimi içinde,
birdenbire mutsuzluk, kötümserlik ve baskı duygularının ortasına düştüğünü, beyninde ışık çakması anları yaşadığını, ve aniden bütün yaşam enerjisinin olağan dışı biçimde artmaya başladığını hatırladı. Bu ışık çakması anları sırasında hayatın manası ve kendilik bilinci on kez daha güçleniyordu. Zihni ve kalbi olağanüstü bir ışıkla doluyordu. Fakat bu anlar, bu çakmalar sadece gelmekte olan nöbetin başlangıcıydı. Ancak Nöbet başlangıcından önceki son saniyelerde bile kendi kendine
“Evet, bu anı tekrar yaşamak için tüm hayatımı feda edebilirdim” diyecek zamanı bulabiliyordu.»
Dostoyevski-Budala 1868
“ Düşün bir, içinde, sinir hücrelerin- de, kafanda- yani beyindeki bu sinir hücrelerinde (lanet olsun onlara!) bir tür minik kuyruklar var, bu sinirlerin minik kuyrukları titreşmeye başladı ğında, bir imge beliriyor..hemen ortaya çıkmıyor, fakat bir an, bir saniye geçiyor…sonra bir an bir şey görünüyor gibi,yani aslında bir an da değil- şeytan alsın o anı- bir görüntü geliyor bir ana, bir görüntüye ait, kahretsin! Eğer görüyor ve ardından düşünüyorsam, bu bir ruha sahip olduğum için ya da Tanrının sureti veya tasviri olduğum için değil, yalnızca bu kuyrukçuklar sayesinde oluyor, bunlar sayesinde düşünüyo- rum. Bunların hepsi saçmalık! Bunla- rı bana dün Rakitin anlattı kardeşim ve anlattıkları beni allak bullak etti. Alyoşa, şu bilim muhteşem bir şey! Yeni bir insan doğuyor- bunu anlıyo- rum..Ama yine de Tanrıyı kaybettiği- miz için üzgünüm”
Dostoyevski -Karamazov Kardeşler 1880
“ Ama içinde kek kırıntıları bulunan çay damağıma değdiği anda irkilerek içimde olan biten olağanüstü şeye dikkat kesildim. Sebebi hakkında en ufak bir fikre sahip olmadığım, soyutlanmış, harikulade bir haz benliğimi sarmıştı. Bir anda hayatın dertlerini önemsiz, felaketlerini zararsız, kısalığını boş kılmış, aşkla aynı yöntemi izleyerek, benliğimi değerli bir özle doldurmuştu; daha doğrusu bu haz benliğimde değildi, benliğimin ta kendisiydi…..”
Proust, Swann’ların Tarafı, 1913